1. INTERNATIONAL SARAJEVO SCIENTIFIC RESEARCH AND INNOVATION CONGRESS, Sarajevo, Bosnia And Herzegovina, 18 - 19 January 2025, pp.299
Avrupa medeniyeti paradoksal olarak hem demokratik düşüncenin hem de totaliter faşist düşüncenin beşiğidir.
Demokrasinin tarihsel gelişimi üç aşamalı olarak ele alınabilir. İlki Antik Yunan kent devletlerine kadar uzanan
ve dönemin koşulları içinde doğrudan demokrasinin ilk örneklerinin görüldüğü dönem. İkinci olarak, Fransız
Devrimi'nin düşünsel temellerinin atıldığı, Endüstri Devrimi ile şekillenen sınıflı kapitalist toplum ve ulus
devlet aşaması. Üçüncüsü ise 21. Yüzyılda öne çıkan Temsili Demokrasi. Bu bağlamda değerlendirildiğinde
evrensel insan hakları, demokrasi, özgürlük gibi değerlerin ana yurdu olarak Avrupa medeniyeti öne
çıkmaktadır. İronik bir şekilde, demokrasinin beşiği olarak görülen bu medeniyet, aynı zamanda I. ve II. Dünya
Savaşları'nda faşizm ve ırkçılığın yükselişine sahne olmuş ve günümüzde de totaliter eğilimleri olan aşırı sağın
yeniden güçlenmesine tanık olmaktadır.
Bu paradoksal durum, Avrupa'yı ve düşünce tarihindeki köklü temellerini derinlemesine sorgulamaya
yöneltmektedir. Bir yanda evrensel değerlerin ideali varken, diğer yanda bu değerleri hiçe sayan düşünce ve
uygulamaların varlığı çelişkili bir tablo ortaya koymaktadır. Bu durumun elbette tarihsel ve sosyolojik temelleri
söz konusudur. Ortadoğu kaynaklı olanlar başta olmak üzere dünyanın birçok bölgesinde yaşanan savaşların
yarattığı göçmen akınları, ekonomik ve siyasal krizler, ulusal kimliğin tehdit altında hissedilmesi, kültürel ve
dini kaygılar bu aşırı sağ ve totaliter düşünceyi besleyen en önemli tehditlerdir. 11 Eylül Saldırıları sonrasında
gündeme gelen Medeniyetler Çatışması tezi bu sürecin ideolojik kalkanını oluşturmaktadır. Avusturya, Fransa,
Polonya, Hollanda, İsveç, İtalya ve Danimarka gibi ülkelerde aşırı sağ partilerin siyasi yükselişi, sadece
demokrasiyi tehdit etmekle kalmayıp, aynı zamanda gelecekteki potansiyel çatışma ortamlarının da temelini
oluşturmaktadır. Bu çerçevede, faşizmin güncel uygulamalarıyla yüzleşmek ve yeni ırkçı kültürel çatışmaların
ortaya çıkması kaçınılmaz bir gerçeklik olarak karşımıza çıkmaktadır. Göçmen düşmanlığına dayalı bu ırkçı
ideolojiler, gelecekteki savaşların olası nedenleri arasında sayılmaktadır.