20. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, Ankara, Türkiye, 1 - 03 Ekim 2025, (Özet Bildiri)
Kuzey
Anadolu Fayı (KAF), doğuda Bingöl/Karlıova üçlü eklem bölgesinden batıda Saros
Körfezi’ne kadar kabaca Karadeniz’e paralel olarak uzanan ve yaklaşık 1500
kilometre uzunluğa sahip, dünyanın en aktif sağ yanal doğrultu atımlı fay
zonlarından biridir (Ketin, 1969; Şengör, 1979; Barka, 1992; Şengör vd., 2005).
Bu fay, Anadolu ve Avrasya levhalarını birbirinden ayıran temel sınır
konumundadır. Kuzey Anadolu Fay Zonunun (KAFZ) yıllık yer değiştirme
oranlarının 20–25 mm/yıl aralığında olduğu belirlenmiştir. Bu nedenle, KAFZ
yalnızca Türkiye’nin değil, tüm Akdeniz tektoniğinin en önemli deformasyon
kuşaklarından birini temsil etmektedir. Yaklaşık 250 yıllık periyotlarla yıkıcı
depremler ürettiği bilinen bu fay, Doğu Akdeniz Bölgesindeki en aktif ve en
tehlikeli doğrultu atımlı faylardan biridir (Emre vd., 2018). Emre vd. (2018),
KAFZ’nun fay geometrilerini ve sismik davranışlarını dikkate alarak zonu 38
ayrı geometrik segmente ayırmıştır. Erzincan civarında KAFZ, batıda 1939
Erzincan Depremi yüzey kırığı ve doğuda 1949 Elmalı Depremi yüzey kırığı ile
ayrılan segmentlere bölünmektedir (Barka ve Kadinsky-Cade, 1988; Zabcı vd.,
2017). Bu bölünme içerisinde batıda Erzincan/Tanyeri’nden doğuda
Bingöl/Yedisu’ya kadar uzanan Yedisu segmenti, yaklaşık 75 km uzunluğa ve
N65o–70oB doğrultusuna sahiptir (Zabcı vd., 2017).
Zabcı
vd. (2017) tarafından yapılan paleosismolojik çalışmalar sonucunda, bu segment
üzerinde 27 Haziran 1583 ve 18 Temmuz 1784 tarihlerinde meydana gelen iki büyük
deprem belgelenmiştir. 1784 depremi daha önce birçok araştırmacı tarafından
dile getirilmiş olsa da (Barka, 1995; Okumura vd., 1994), 1583 depremi ilk kez
Zabcı vd. (2017) tarafından rapor edilmiştir. Bu iki deprem arasında yaklaşık
201 yıl vardır. Paleosismolojik kanıtlara göre, Yedisu Segmenti’nin deprem
tekrarlama aralığı son beş tarihsel deprem aktivitesi dikkate alındığında
yaklaşık 200–250 yıl arasında değişmektedir (Okumura vd., 1994).
KAFZ’nun
Yedisu Segmenti, 1784 yılından bu yana kırılmamış olup, yalnızca 26 Temmuz 1967
tarihinde meydana gelen ve yaklaşık ~Ms5.6–6.0 büyüklüğünde olduğu tahmin
edilen depremde toplam 4 km yüzey kırığı ve 20 cm sağ yanal atım meydana
gelmiştir (Ambraseys ve Jackson, 1998; Zabcı vd., 2017). Dolayısıyla, yaklaşık
241 yıldır büyük bir deprem üretmeyen bu segment, KAFZ’nun en önemli sismik
boşluklarından biri olarak değerlendirilmektedir (Zabcı vd., 2017; Akbayram
vd., 2022, 2023; Alkan vd., 2023). Mogi (1979), sismik boşluğu: (i) bir fay
kuşağında meydana gelmiş en büyük depremlerin yüzey kırıkları arasında kalan ve
henüz kırılmamış boşluk bölgeleri; (ii) büyük depremlerden önce küçük
depremlerin azaldığı veya tamamen ortadan kalktığı alanlar olmak üzere iki
kategoriye ayırmıştır ki, Yedisu Segmenti bu tanımların her ikisine de uyan bir
sismik boşluk niteliği sergilemektedir.
Zabcı
vd. (2017), Wells ve Coppersmith (1994) denklemlerini kullanarak yaptıkları
hesaplamalarda, 75 km uzunluğundaki Yedisu Segmenti’nin kırılması halinde
yaklaşık Mw7.2 büyüklüğünde yıkıcı bir deprem üretebileceğini vurgulamışlardır.
Benzer şekilde, Stein vd. (1996) Yedisu Segmenti’nin 1996–2026 yılları arasında
~Mw6.7 büyüklüğünde bir deprem üretme olasılığını hesaplamışlardır. Aktuğ vd.
(2013) ise yaklaşık 80 km uzunluğunda bir yüzey kırığı senaryosunda, bu
segmentin Mw7.5 büyüklüğünde bir deprem üretebileceğini ifade etmiştir. Bu
bulgular, bölgenin depremselliğinin yalnızca tarihsel kayıtlarla değil, modern
jeodezik yöntemlerle de ayrıntılı şekilde incelenmesinin gerekliliğini ortaya
koymaktadır.
Jeodezik
yöntemler kullanılarak yapılan çalışmalar incelendiğinde, Weiss vd. (2020) tüm
Anadolu’yu kapsayan geniş ölçekli bir InSAR çalışması yürütmüş ve elde edilen
hız verilerini toposentrik koordinat sistemine dönüştürerek yayımlamıştır. Bu
veri seti kullanılarak çalışma alanı içindeki yüzey deformasyonları analiz
edilmiştir. InSAR verilerine ek olarak, TUSAGA-Aktif ağına ait istasyonlardan
(Kurt vd., 2023) ve Avrasya plakası sabit kabul edilerek Tatar vd. (2012) ile
Özener vd. (2010) tarafından yayımlanan altı kampanya istasyonundan elde edilen
hızlar da değerlendirmeye alınmıştır. Bu kapsamda, Yedisu Segmenti’ni temsil
eden bir profil oluşturularak, deformasyonların fay-paralel bileşenleri
incelenmiştir. Savage ve Burford (1973) ile Okada (1985) elastik dislokasyon
modeline göre fay kayma hızı ve kilitlenme derinlikleri fay davranışı hem
simetrik hem de asimetrik yaklaşımlar ile ele alınmıştır. Ön sonuçlar, Yedisu
Segmenti’nin kilitlenme derinliğinin yaklaşık 37 km olduğunu ortaya koymuştur.
Literatürde KAFZ için hesaplanan kilitlenme derinliklerinin genellikle 10–15 km
arasında değiştiği bilinmektedir. Ancak Duman vd. (2018), Yedisu Segmenti ve
çevresindeki sismik aktivitenin 40 km’ye kadar derinliklerde etkili
olabileceğini göstermiştir (bkz. ilgili yayın Şekil 9). Dolayısıyla 37 km’lik
kilitlenme derinliği bulgusu, mevcut bilgilerle uyumlu ve ihtimal dahilindedir.
Fay kayma hızları açısından, simetrik modelde yaklaşık 12 mm/yıl’lık bir hız
hesaplanmıştır. Aktuğ vd. (2013), Reilinger vd. (2006) ve Özener vd. (2010)
tarafından yayımlanan hız verilerini kullanarak Karlıova üçlü eklemi ve
çevresinde blok modelleme gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda, Ovacık Fayı ile Doğu
Anadolu Fay Zonu arasında kalan ve Yedisu Segmenti’ni de içeren Kuzey Anadolu
Fayı kesimi için yaklaşık 11.8 mm/yıl doğrultu atım bileşeni elde edilmiştir.
Benzer şekilde, Kurt vd. (2023) Anadolu genelinde yapılmış tüm jeodezik
ölçümleri birleştirerek hem Kuzey Anadolu hem de Doğu Anadolu fay zonları
boyunca hız alanlarını modellemiştir. Yedisu Segmenti’ni de kapsayan fay
parçası için, Okada (1985) elastik dislokasyon modeline dayalı olarak
(çalışmadaki NAF01 ve NAF02 profilleri) 16 km sabit kilitlenme derinliği
varsayımıyla yaklaşık 20 mm/yıl fay kayma oranı hesaplanmıştır. Jeodezik
bulgulara ek olarak, Zabcı vd. (2015) iki farklı sahada yer alan ve toplam dört
farklı yüzey şeklinin yer değiştirmelerini optik uyarımlı lüminesans (OSL)
yaşlandırmalarıyla incelemiş ve fay kayma hızlarını 13.0–14.3 mm/yıl aralığında
rapor etmiştir. Farklı olarak, asimetrik modelde ise kuzeydoğu bloğu için 16.4
mm/yıl, güneybatı bloğu için ise 8 mm/yıl değerleri elde edilmiştir.
TÜBİTAK-1001 124Y204 numaralı proje kapsamında, KAFZ Yedisu Segmenti’nin depremselliği hem jeodezik hem de sismolojik yöntemlerle ele alınacaktır. Jeodezik açıdan hem GNSS/GPS ölçümleri hem de InSAR teknolojileri kullanılacaktır. Ön çalışmalar kapsamında Weiss vd. (2020) tarafından yayımlanan InSAR verileri analiz edilmiş ve 2014 Ekim’den itibaren yaklaşık 5 yıllık süreye karşılık gelen deformasyon hızları değerlendirilmiştir. Projede, Avrupa Uzay Ajansı’nın Sentinel-1 A/B/C radar uydularına ait alçalan ve yükselen yörünge verilerinin analiz edilmesiyle zaman serileri günümüze kadar uzatılacak, böylelikle yaklaşık 11 yılı aşan bir veri seti oluşturulacaktır. Bu uzun süreli zaman serileri, intersismik deformasyonların güvenilir biçimde belirlenmesi açısından önem taşımaktadır. Ayrıca, mevcut TUSAGA-Aktif ve TUTGA istasyonlarına ek olarak, Tatar vd. (2012) ve Özener vd. (2010) tarafından yayınlanan kampanya istasyonları hızları da kullanılacak ve yeni ölçüm noktalarıyla ağ sıklaştırılacaktır. Proje kapsamında 5 adet sürekli GNSS istasyonu tesis edilmiş olup, bunlara ek olarak kampanya tipi ölçümlerle de istasyon sayısı artırılacaktır. Bu yoğun ağ, segment boyunca deformasyonların yüksek çözünürlükle belirlenmesini sağlayacaktır. Çalışmanın hedeflerinden biri, jeodezik yöntemlerle elde edilen yüzey deformasyonları ve gerinim birikimlerinin, aletsel ve tarihsel sismik kayıtlar aracılığıyla hesaplanacak sismik gerinim birikimleriyle karşılaştırılmasıdır. Bu sayede, segmentin deprem potansiyeli daha güvenilir bir şekilde değerlendirilebilecektir. Nihai olarak, Yedisu Segmenti’nin güncel davranışı, kilitlenme derinliği, kayma hızı ve asimetrik tektonik özellikleri ortaya konularak, bölgenin sismik tehlikesine ilişkin daha sağlıklı öngörüler yapılabilecektir. Bu çalışma, yalnızca akademik bilgi üretmekle kalmayıp, aynı zamanda bölgesel ölçekte deprem tehlikesinin daha iyi anlaşılmasına ve olası afet risklerinin azaltılmasına da katkı sağlayacaktır.