FELSEFE DÜNYASI, sa.59, ss.113-132, 2014 (Hakemli Dergi)
Düşüncenin,
kimi zaman karşıdakini bilgilendirmek, kimi zaman sorgulamak, kimi zaman
kendini savunmak, bazen de bir konuda karşıdakini ikna etmek için vb. saiklerle
dile getirildiğini ifade eden yazar karşıdakini ikna etme amacıyla belirli
kurallar çerçevesinde yapılan konuşmanın retorik olarak adlandırıldığını ifade
etmiştir. Bu tarz konuşmanın kural ve kaidelerinin belirli bir zaman diliminden
itibaren ortaya çıkmaya başladığına vurgu yapan müellif bu dönemin, Antik Yunan
devri olduğunu dile getirmiştir. Dolayısıyla Antik Yunan’daki retorik algısının,
bu sanatın mahiyetini ve geçirdiği tarihsel süreci anlama açısından bir hayli
önemli olduğunu vurgulanmıştır.
Bu
dönemde Sofistler, Sokrates, Platon ve Aristoteles retorik algının oluşmasında
rol almış en etkin isimler olduğu ifade edilerek çalışmada sırasıyla bu
aktörlerin, retoriğe ilişkin algılama biçimleri özet olarak ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Örneğin her şeyin merkezine insanı ve onun anlık isteklerini
koyan Sofistlerin şüpheci ve izafiyetçi bir yaklaşım sergiledikleri ileri sürülerek
onların şüpheci tutumlarının teorik ve pratik her türlü işlerine yansıdığı
bunun sonucu olarak da duruma göre hareket etmeyi ve tavır almayı gerekli kılan
yaklaşım biçimlerinin, karşıdakine izah etmenin daha da önemlisi onları ikna
etmenin Sofistlerin en temel uğraşı olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bunun
neticesinde de Sofistlerin retoriğe sarılarak; süslü laflarla, kelime
oyunlarıyla bezeli konuşmaları kendilerine temel yöntem olarak seçtikleri ve
hatta parayla retorik dersleri vererek bu sanatı temel eğitimin parçası haline
getirdikleri dile getirilmiştir.
Makalede,
Sokrates’in de Sofistler gibi yöntem olarak şüpheyi ve konuşmayı esas aldığı ancak
onun şüphesinin de konuşmasının da Sofistlerinkinden oldukça farklı olduğu
ileri sürülerek Sokrates’in, şüpheyi amaç değil araç olarak, konuşmayı da güzel
sözlerle kandırmak için değil hakikati ortaya çıkarmak için kullandığı ifade
edilmiştir. Antikçağdaki retorik algının şekillenmesinde en önemli işi belki de
Platon’un yapmış olduğu iddia edilerek, onun, hocası olan Sokrates’in
düşüncelerini diyaloglar halinde yazarak Pahaidros, Devlet, Protagoras ve
özellikle de Gorgias diyaloğunda başta Sokrates olmak üzere Sofistler ve doğal
olarak kendisinin retorik konusundaki düşüncelerini kayda geçirmiş olduğuna dikkat
çekilmiştir.
Çalışmada
retorik terimin ilk kez kullanıldığı ve baştan sona Sokrates’le Sofistler
arasında geçen bir tartışmadan ibaret olan Gorgias diyaloğunda Gorgias’ın
kullandığı anlamda retoriğin bir sanat olmadığına ve Platon’un, Sofistlerin kullandığı
anlamdaki ve biçimdeki retoriğe hiç iyi bakmadığına vurgu yapılmıştır. Müellife
göre Platon’un kendi anladığı biçimdeki bir sanat hüviyetinde olan retoriği
felsefe yapmanın bir aracı olarak gördüğü söylenebilir. Ancak Platon’un bu
kavram hakkındaki olumsuz tavrının temel nedeni, Sofistlerin, retoriği, ne
şekilde olursa olsun karşıdakini ikna etme yöntemi olarak kullanmış
olmalarıdır.
Makalede
son olarak Antik çağın en büyük düşünürlerinden biri olan Aristoteles’in
retorik algısı açıklanmıştır. Onun bu kavrama yüklediği anlamın kendisinden
öncekilerden farklı olduğu ifade edilerek Aristoteles’in ne Sofistler gibi
retoriğe, sahip olduğundan fazla anlam yüklediği ne de Sokrates ve Platon gibi
onu kötüleme yoluna gittiği ileri sürülmüştür. Onun için retorik ihtiyaç
halinde, kurallarına riayet edilerek başvurulması gereken bir ikna aracıdır.
Teknik anlamda kesin bir ispat sağlamayacağı gibi tamamen de geçersiz değildir;
her zaman işe yaradığı yerler vardır.
Sonuç
itibariyle retoriğin Antik Yunan döneminde bir ikna aracı olarak kabul edildiği
ve bu aracın kişinin amacı doğrultusunda hizmet ettiği ve kullanım biçimine
göre şekil aldığı ifade edilmiştir.
Düşüncenin,
kimi zaman karşıdakini bilgilendirmek, kimi zaman sorgulamak, kimi zaman
kendini savunmak, bazen de bir konuda karşıdakini ikna etmek için vb. saiklerle
dile getirildiğini ifade eden yazar karşıdakini ikna etme amacıyla belirli
kurallar çerçevesinde yapılan konuşmanın retorik olarak adlandırıldığını ifade
etmiştir. Bu tarz konuşmanın kural ve kaidelerinin belirli bir zaman diliminden
itibaren ortaya çıkmaya başladığına vurgu yapan müellif bu dönemin, Antik Yunan
devri olduğunu dile getirmiştir. Dolayısıyla Antik Yunan’daki retorik algısının,
bu sanatın mahiyetini ve geçirdiği tarihsel süreci anlama açısından bir hayli
önemli olduğunu vurgulanmıştır.
Bu
dönemde Sofistler, Sokrates, Platon ve Aristoteles retorik algının oluşmasında
rol almış en etkin isimler olduğu ifade edilerek çalışmada sırasıyla bu
aktörlerin, retoriğe ilişkin algılama biçimleri özet olarak ortaya konulmaya
çalışılmıştır. Örneğin her şeyin merkezine insanı ve onun anlık isteklerini
koyan Sofistlerin şüpheci ve izafiyetçi bir yaklaşım sergiledikleri ileri sürülerek
onların şüpheci tutumlarının teorik ve pratik her türlü işlerine yansıdığı
bunun sonucu olarak da duruma göre hareket etmeyi ve tavır almayı gerekli kılan
yaklaşım biçimlerinin, karşıdakine izah etmenin daha da önemlisi onları ikna
etmenin Sofistlerin en temel uğraşı olduğu gösterilmeye çalışılmıştır. Bunun
neticesinde de Sofistlerin retoriğe sarılarak; süslü laflarla, kelime
oyunlarıyla bezeli konuşmaları kendilerine temel yöntem olarak seçtikleri ve
hatta parayla retorik dersleri vererek bu sanatı temel eğitimin parçası haline
getirdikleri dile getirilmiştir.
Makalede,
Sokrates’in de Sofistler gibi yöntem olarak şüpheyi ve konuşmayı esas aldığı ancak
onun şüphesinin de konuşmasının da Sofistlerinkinden oldukça farklı olduğu
ileri sürülerek Sokrates’in, şüpheyi amaç değil araç olarak, konuşmayı da güzel
sözlerle kandırmak için değil hakikati ortaya çıkarmak için kullandığı ifade
edilmiştir. Antikçağdaki retorik algının şekillenmesinde en önemli işi belki de
Platon’un yapmış olduğu iddia edilerek, onun, hocası olan Sokrates’in
düşüncelerini diyaloglar halinde yazarak Pahaidros, Devlet, Protagoras ve
özellikle de Gorgias diyaloğunda başta Sokrates olmak üzere Sofistler ve doğal
olarak kendisinin retorik konusundaki düşüncelerini kayda geçirmiş olduğuna dikkat
çekilmiştir.
Çalışmada
retorik terimin ilk kez kullanıldığı ve baştan sona Sokrates’le Sofistler
arasında geçen bir tartışmadan ibaret olan Gorgias diyaloğunda Gorgias’ın
kullandığı anlamda retoriğin bir sanat olmadığına ve Platon’un, Sofistlerin kullandığı
anlamdaki ve biçimdeki retoriğe hiç iyi bakmadığına vurgu yapılmıştır. Müellife
göre Platon’un kendi anladığı biçimdeki bir sanat hüviyetinde olan retoriği
felsefe yapmanın bir aracı olarak gördüğü söylenebilir. Ancak Platon’un bu
kavram hakkındaki olumsuz tavrının temel nedeni, Sofistlerin, retoriği, ne
şekilde olursa olsun karşıdakini ikna etme yöntemi olarak kullanmış
olmalarıdır.
Makalede
son olarak Antik çağın en büyük düşünürlerinden biri olan Aristoteles’in
retorik algısı açıklanmıştır. Onun bu kavrama yüklediği anlamın kendisinden
öncekilerden farklı olduğu ifade edilerek Aristoteles’in ne Sofistler gibi
retoriğe, sahip olduğundan fazla anlam yüklediği ne de Sokrates ve Platon gibi
onu kötüleme yoluna gittiği ileri sürülmüştür. Onun için retorik ihtiyaç
halinde, kurallarına riayet edilerek başvurulması gereken bir ikna aracıdır.
Teknik anlamda kesin bir ispat sağlamayacağı gibi tamamen de geçersiz değildir;
her zaman işe yaradığı yerler vardır.
Sonuç
itibariyle retoriğin Antik Yunan döneminde bir ikna aracı olarak kabul edildiği
ve bu aracın kişinin amacı doğrultusunda hizmet ettiği ve kullanım biçimine
göre şekil aldığı ifade edilmiştir.