Bir Üniversite Hastanesinde Doğum Yapan Kadınların Sezaryen ve Epizyotomi Oranları ile Etkileyen Faktörlerin İncelenmesi


Creative Commons License

Güler H., YEŞİLKAYA H., Demirel G.

Sağlık bilimlerinde değer (Online), cilt.14, sa.2, ss.256-264, 2024 (Hakemli Dergi) identifier

  • Yayın Türü: Makale / Tam Makale
  • Cilt numarası: 14 Sayı: 2
  • Basım Tarihi: 2024
  • Doi Numarası: 10.33631/sabd.1390565
  • Dergi Adı: Sağlık bilimlerinde değer (Online)
  • Derginin Tarandığı İndeksler: TR DİZİN (ULAKBİM)
  • Sayfa Sayıları: ss.256-264
  • Sivas Cumhuriyet Üniversitesi Adresli: Evet

Özet

Amaç: Bu araştırma, bir üniversite hastanesinde iki yıl içinde doğum yapan kadınların sezaryen ve epizyotomi oranları ile bunları etkileyen faktörleri belirlemek amacıyla yapıldı. Gereç ve Yöntemler: Retrospektif tasarımda gerçekleştirilen ve 20/04/2021- 02/10/2021 tarihleri arasında yapılan araştırmanın örneklemine bir üniversite hastanesinde iki yıl içinde doğum yapan 2038 kadının dosyası alındı. Bu dosyalardan kadınların yaşı ve yaşadıkları yeri saptamaya yönelik sosyodemografik özellikleri, gebelik, doğum, abortus, yaşayan çocuk sayısı, doğum şekli, sezaryen ise endikasyonu, epizyotomi uygulanma durumu gibi obstetrik özellikleri, Hg düzeyi, kronik hastalığının varlığı gibi kadının sağlığına yönelik veriler ile bebeğin kilosu ve apgar skoruna yönelik veriler elde edildi. Veriler IBM SPSS v.23.0 bilgisayar programı kullanılarak değerlendi. Bulgular: Yaş ortalaması 29,14±5,77 olan ve ortalama 2,72±0,39 gebelik yaşayan kadınların %64,10’unun doğum şekli sezaryen olup, doğumların %37,04’ü primer sezaryen olarak gerçekleştirilmişti. Sezaryen endikasyonu olarak ilk sırayı mükerrer sezaryenin (%42,22) oluşturduğu, bunu fetal distres (%14,61) ve baş pelvis uyuşmazlığının (%11,32) takip ettiği saptandı. Normal doğum yapan kadınların %68,34’üne ve ilk doğumu olanların %90’ına epizyotomi uygulandığı belirlendi. Kayıtlarda herhangi bir epizyotomi endikasyonuna rastlanılmadı. Sonuç: Primer sezaryen oranının yüksek olması mükerrer sezaryen endikasyonunu ve beraberinde de sezaryen oranlarının artmasına neden olmaktadır. Epizyotomi endikasyonlarının belirlenip standarize edilmesi epizyotomi oranlarının azaltılmasında etkili olabilir. Bu bağlamda kanıta dayalı uygulamaların kliniklerde uygulanması, stratejik adımlar ve multidisipliner çalışmalarla bu oranların azaltılabileceği düşünülmektedir.
Aim: This research was conducted to determine the cesarean section and episiotomy rates of women who gave birth within two years in a university hospital and the factors affecting them. Material and methods: The sample of the study, which was conducted in a retrospective design between 20/04/2021 and 02/10/2021, included the files of 2038 women who gave birth in a university hospital within two years. From these files, sociodemographic characteristics to determine women's age and place of residence, obstetric characteristics such as pregnancy, birth, abortion, number of living children, type of birth, indication of cesarean section, status of episiotomy, data on the woman's health such as Hg level, presence of chronic disease, and baby's weight. and Apgar score data were obtained. The data were evaluated using the IBM SPSS v.23.0 computer program. Results: The birth method of 64.10% of women with an average age of 29.14±5.77 and an average of 2.72±0.39 pregnancies is cesarean section. 37.04% of births were performed by primary cesarean section. It was determined that the first indication for cesarean section was repeated cesarean section (42.22%), followed by fetal distress (14.61%) and cephalopelvic discrepancy (11.32%). It was determined that 68.34% of women who gave birth normally and 90% of those who had their first birth underwent episiotomy. There was no indication for episiotomy in the records. Conclusion: The high rate of primary cesarean section causes the indication for repeated cesarean section and thus the increase in cesarean section rates. Determining and standardizing episiotomy indications may be effective in reducing episiotomy rates. In this context, it is thought that these rates can be reduced by applying evidence-based practices in clinics, strategic steps and multidisciplinary studies.