Milli Folklor, cilt.17, sa.133, ss.13-28, 2022 (AHCI)
19. asırda, Avrupa merkezli toplumsal dönüşümün yol
açtığı çeşitli problemlere çözüm bulma gayesiyle ortaya çıkan ve büyük oranda
doğa bilimlerinin kavramsal çerçevesi içerisinde şekillenen sosyal bilimlerin;
henüz emekleme aşamasında olduğu bu erken dönemde dahi bilginin doğası ve
ontolojik imkânlarıyla ilgilenen felsefe çevrelerini çokça düşündüren bir
mesele hâline geldiği görülür. Bu anlamda Auguste Comte’un Newtoncu fizikten
esinlenerek sosyal bilimler sahasına taşıdığı olgucu (pozitivist) epistemolojinin;
neredeyse kendisine eş zamanlı bir şekilde çok yönlü bir eleştiri furyasının
oluşmasına ve böylelikle Alman Tarih Okulu’na mensup bazı kesimlerin, Wilhelm
Dilthey’in tarihselcilik (historizm) adını verdiği epistemolojik görüş
etrafında toplanmalarına yol açtığı anlaşılır. Ardından ise Almanya ve kıta
Avrupası’nın sınırlarını yavaş yavaş aşmaya başlayan bu epistemolojinin;
özellikle 20. yüzyılın ortalarında Anglo-Amerikan dünyada yaşanan postmodern
devrimin ardından, Batı dünyasının geneline yayıldığı ve sosyal bilimler
sahasında topyekûn bir dönüşüm yaşanmasına neden olduğu görülmektedir. Bu
açıdan, araştırmaların temel varsayımlarını ve ne şekilde yürütüleceğini
tepeden tırnağa değiştiren böylesi bir epistemolojik kırılmanın; diğer sosyal
bilim şubelerinde olduğu gibi halk biliminde de birtakım köklü dönüşümlere yol
açtığı ve disiplin içerisinde en temel tanımlardan başlamak üzere, ele alınan
konular ve kullanılan metotların büyük oranda değişmesini sağladığı görülür.
Ancak “bağımsız olma” iddiasının vermiş olduğu “eğreti” duruşun etkisiyle;
disiplinin eklektik bir yapıya sahip olan kuramsal tarihini sadece birtakım
tarihsel hikâyeler ve kişiler üzerinden kavrayan halk bilimi tarihçelerinin;
“metin merkezli kuramlar”dan “bağlam merkezli kuramlar”a geçiş olarak
yorumladıkları bu dönüşümü; çoğunlukla bilgi felsefesi alanındaki
tartışmalardan habersiz şekilde sürdürdükleri anlaşılmaktadır. Bu nedenle bu
makalede söz konusu eksikliği telafi etmek amacıyla, epistemoloji alanında
“olguculuk”, “tarihselcilik”, “nomotetik” yahut “idiografik” gibi terimler
etrafında uzun süreden beri yürütülen söz konusu tartışmalar, öncelikli olarak
halk biliminin kuramsal tarihine yerleştirilmeye çalışılmış ve bu itibarla
metin merkezli yaklaşımlardan bağlam merkezli yaklaşımlara geçiş süreci, sözü
edilen epistemolojik dönüşüm parantezinde okunmaya çalışılmıştır. Makalenin
ilerleyen kısımlarında ise diğer sosyal bilim şubeleriyle birlikte halk
biliminin genelinde yaşanan söz konusu epistemoloji değişikliğinin yakın dönem
Türk halk bilimi çalışmalarındaki yansımaları aranmış ve bu suretle 1989
yılından beri yayın hayatına aralıksız bir biçimde devam eden Millî Folklor
Dergisi’nin 128 sayılık yayın arşivinde yer alan 2567 yazı; konuları, türleri
ve kullandıkları kuramsal çerçeveler açısından kümelere ayrılarak, kökenlerinde
barındırdıkları epistemolojik “sayıltılar” doğrultusunda tasnif edilmiştir. Bu
kapsamda 10’ar yıllık dönemler hâlinde ele alınan dergide, derleme ve araştırma
makalelerinin %87,31 oranında olgucu tutumla kaleme alındığı; buna karşın
çalışmaların ancak %12,69 oranında tarihselci epistemolojiyi kullandığı tespit
edilmiştir. Bütün bunlara ilave olarak, olgucu tutumun dergi içerisinde hâlâ
büyük bir yer kaplamasına rağmen özellikle son yıllarda tarihselci epistemolojiyle
kaleme alınan yazıların sayısında görülen hızlı artışın; önümüzdeki dönemde
Türkiye bağlamındaki epistemolojik dönüşümün hızlanacağına ve çalışmaların
çehresinin günümüze kıyasla bir hayli farklılaşacağına işaret ettiği sonucuna
ulaşılmıştır.
It is seen that the social sciences, which emerged in the 19th century with the aim of finding solutions to various problems caused by European-based social transformation and shaped largely within the conceptual framework of natural sciences, have become a difficult matter for the philosophical circles that engaged in the nature and ontological possibilities of knowledge from the very early stages. In this sense, it is understood that the factual epistemology that Auguste Comte carried to the field of social sciences inspired by Newtonian physics leads to the formation of a multifaceted critique at the same time as itself and led some members of the German Historical School to gather around the epistemological view that called historism by Wilhelm Dilthey. Then, this new epistemology, which gradually begins to cross the borders of Germany and continental Europe, spreads throughout the western world, especially after the postmodern revolution in the Anglo-American world in the mid-20th century, and causes a major transformation in the field of social sciences. From this point of view, it is understood that such an epistemological break, which changes the basic assumptions of researches and how they will be conducted from top to bottom, has led to some radical transformations in folkloristics, as in other branches of social science, and has provided a great change in the subjects and methods used in the discipline, starting from the most basic definitions. However, it is understood that the studies of folklore history that comprehend the theoretical history of their discipline only through certain historical stories and people, continue to be unaware of the discussions in the field of philosophy of knowledge and with the effect of the makeshift stance of the claim of "independence" they mostly interpret this transformation as a transition from "text-centered theories" to "context-centered theories". Therefore, in this article, in order to compensate for this missing part of studies, these discussions, which have been conducted for a long time around terms such as "factualism", "historism", "nomothetic" or "idimographic" in the field of epistemology, were tried to be placed in the theoretical history of folkloristics and the process of transitioning from text-centered approaches to context-centered approaches was tried to be read with this epistemological transformation. In the later part of the article, the reflections of this epistemological change in the discipline were sought in recent Turkish folklore studies, and in this direction 2567 articles in the 128-numbered publication archive of the Millî Folklor, which is a journal of cultural studies and has been continuously publishing since 1989, are sorted in terms of their subjects, types and theoretical frameworks. In this context, it was determined that in the journal, which is discussed in 10-year periods, review and research articles are written with a factual attitude of 87.31%; however only 12.69% of the studies are used historist epistemology. In addition, although the factual attitude still has a large place in the journal, it has been found that the rapid increase in the number of articles written with historist epistemology in recent years indicates that the epistemological transformation in the Turkish context will be rapidly increased in the coming periods and the face of the studies will be quite different in the future.