Molla Musennif-i Çevrî’nin Sirâcü’t-Tarik’ı ve Semâ’a Bakışı


Creative Commons License

Hüseyni S. M. T.

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, cilt.11, sa.2, ss.742-766, 2024 (Hakemli Dergi) identifier

Özet

Semâ‘, (سمع) fiilinden üretilmiş olup "işitmek, duymak, dinlemek ve işitilen söz" manasındadır. Semâ‘ kavramı, taşıdığı anlamlardan dolayı din âlimleri ve mutasavvıflar tarafından farklı şekillerde yorumlanmıştır. Zamanla kompleks bir forma dönüşen semâ, tasavvuf tarikatlarında ibadî bir eylem olarak, müzikal bir yapıda, şiirler, zikirler, deveranlar ve bazen enstrümanlar eşliğinde icrâ edilmiştir. Semâ‘nın bu yapısı sebebiyle mutasavvıflar ile fakihler arasında âyet ve hadislere dayanarak muhalif ve muvafık yorumlar yapılmıştır. Kur'an-ı Kerim'de mûsikî ve semâ ile ilgili herhangi bir muhkem ve kat’i âyet bulunmamakla birlikte, Semâ‘ lehine veya aleyhine müteşabih âyetlere dayanarak hükümler verilmiştir. Semâ‘ı câiz gören âlimler, Zümer (18. âyet), Mâide (83. âyet), Zâriyât (21. âyet) gibi âyetlere istinat ederek semâ lehine hüküm verirken, bazı âlimler ise Lokman (6. âyet) gibi âyetlere dayanarak aleyhine hüküm vermişlerdir. Semâ‘ı câiz görenlerin görüşleri iki başlıkta sınıflandırılabilir. Bazı mutasavvıflar, Baklî-i Şîrazî gibi, Semâ‘nın vacip olduğuna hükmetmişken, bazısı da Zünnûn-i Mısrî ve Ebü’l-Mefâhir Bâharzî gibi Semâ‘ı belirli şartlarla caiz görmüştür. Necmüddîn-i Râzî, Semâ‘ı Hakk’ı tanımak için bir vasıta olarak nitelendirerek, niyeti sâdık olan müritlerin Hakk tarikini idrak edip batıldan uzaklaştıkları için kendilerine Semâ‘nın yapılmasının câiz ve helal olduğunu açıklamıştır. Tasavvufî ve dinî kaynaklarda büyük âlimlerin Semâ‘ ile ilgili görüşlerine yer verildiği gibi, Semâ‘ın felsefesi ve mahiyeti üzerine ister müstakil, isterse kitap bölümü olarak birçok eser yazılmıştır. Bu eserlerden biri de 16. yüzyılın sufîlerinden Molla Musennif-i Çevrî’nin Farsça kaleme aldığı Sirâcü’t-tarik adlı eseridir. Molla Musannif, Sirâcü’t-tarik'ini İmam Kuşeyri, İmam Gazzâlî, Hakim Senâî-i Gaznevî, Feridüddin Attâr-ı Nişâburî, Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî, Sa’dî-i Şirâzî, İbn Yemin Feryûmedî, Hafız-i Şirâzî, Kemal-i Hücendî ve Abdurrahman Câmî gibi büyük mutasavvıflar ve şairlerin eserlerinden ve şiirlerinden istifade ederek yazmıştır. 50 bölümden oluşan Sirâcü’t-tarik'in 45. bölümü Semâ‘ ile ilgilidir. Molla Musennif, Semâ‘ ile ilgili aktardığı mutasavvıfların görüşleri sırasında kendi olumlu görüşünü de açıklamıştır. Molla Musannif, Semâ‘ı şartlar ile câiz gören mutasavvıf ve din âlimlerinden biri olarak Ebû Alî Dekkâk, Ebü’l-Hüseyn Nûrî, Ebû Bekr Şiblî, Ebû Abdirrahmân Sülemî, Ebû Osmân Mağribî, İbn-i Şahab, Takıyyüddîn es-Sübkî, İmam Fahreddin Râzî ve Necmeddin-i Kübrâ gibi büyük mutasavvıfların ve din âlimlerinin sözlerini ve hikâyelerini aktararak kendi görüşlerini de paylaşmıştır. Molla Musannif’e göre, ruhânî ve ilâhî bir cezbe ile vecde gelen sâlik, Hak yolunda olduğu ve gönlü gaybî manaların varidatına mazhar olduğundan, nefsi Hakk’ı bâtın gözüyle gördüğü ve kulağıyla duyduğundan, Hak’tan doğan bir hale büründüğü için kendinden geçip manevî sarhoşluğa müptela olur. Bu halde sâlikin bir coşku ve vecd hâline geldiği ve bunu gayr-i iradî olarak semâ ile ifade etmesinin kabul gördüğü belirtilmiştir. Ancak, tarikat ehli olmayan ve adabını bilmeyenler için bu durum, tezahür ve sun’i bir eylem niteliğinde olduğundan haram kılınmıştır. Sâlikin vecdini idrak edemeyenler ise bu durumu inkâr ve tekfir etmişlerdir. Söz konusu Molla Musannif’e göre, Semâ‘i ilâhî bir cezbe ve vecdin neticesinde olduğundan câiz ve helaldir. Ancak sâlik, Semâ‘ ile ruhani bir cezbeye ulaşıp gaybın sırlarını keşfetse de dünya hayatına bağlı olduğundan dolayı şeriatın emirlerinden muaf tutulamaz. Bu makalede, semâ hakkında mutasavvıfların yaklaşımlarına değindikten sonra Molla Musennif’in hayatından, kaleme aldığı Sirâcü’t-tarik’ten ve Semâ‘a olan görüşünden bilgi verilecektir. Ardından eserin semâ bölümünün Türkçe tercümesine yer verilecektir.
The term "Sama'," derived from the verb (سمع), means "to hear, listen, and the spoken word that is heard." Due to its meanings, the concept of Sama' has been interpreted differently by religious scholars and Sufi mystics. Over time, Sama' evolved into a complex form and was performed in Sufi orders as a devotional act, involving a musical structure that included poems, chants, whirling dances, and sometimes instruments. Due to this structure, both opposing and supportive interpretations based on verses and hadiths have been made by mystics and jurists. Although there are no explicit and definitive verses in the Qur'an regarding music and Sama', rulings have been derived from allegorical verses either in favor of or against Sama'. Scholars who deem Sama' permissible refer to verses such as Al-Zumar (39:18), Al-Ma'idah (5:83), and Adh-Dhariyat (51:21) to support their rulings. In contrast, other scholars rely on verses like Luqman (31:6) to argue against it. The views of those who consider Sama' permissible can be classified into two categories. Some mystics, such as Bakli Shirazi, have ruled that Sama' is obligatory, while others, like Dhul-Nun al-Misri and Ebu al-Mafakhir al-Bakharzi, have deemed Sama’ permissible under certain conditions. Najm al-din Razi characterized Sama’ as a means of recognizing the Truth, explaining that it is permissible and lawful for sincere disciples to engage in Sama’ because it allows them to comprehend the path of Truth and distance themselves from falsehood. In both Sufi and religious sources, the views of prominent scholars on Sama’ are included, and numerous works have been written on the philosophy and nature of Sama’, either as standalone pieces or as chapters in books. One of these works is Siraj al-tariq, written in Persian by Molla Musannif Chevri, a Sufi from the 16th century. Molla Musannif composed Siraj al-tariq by drawing on the works and poems of prominent Sufi mystics and poets such as Imam Qushayri, Imam Ghazali, Hakim Sanai of Ghazni, Farid al-din Attar al-Nishapuri, Jalaluddin Rumi, Saadi al-Shiraz, Ibn Yamin al-Feryumed, Hafiz al-Shiraz, Kamal Khujandi, and Abdurrahman Jami. Siraj al-tariq, consisting of 50 chapters, dedicates its 45th chapter to Sama’. In discussing the views of various mystics on Sama’, Molla Musannif also expresses his own positive opinion. As one of the Sufi and religious scholars who consider Sama’ permissible under certain conditions, Molla Musannif shares the words and stories of great mystics and scholars such as Abu Ali Dakkak, Abu al-Husayn al-Nuri, Abu Bakr Shibli, Abu Abdirrahman al-Sulami, Abu Osman al-Maghribi, Ibn Shahab, Taqiyuddin al-Subki, Imam Fakhruddin Razi, and Najmuddin Kubra. According to Molla Musannif, a seeker who experiences spiritual and divine ecstasy, being on the path of Truth and receiving the influx of hidden meanings into their heart, perceives the Divine with their inner eye and hears with their inner ear. This leads to a state of self-loss and spiritual intoxication. In this state, it is accepted that the seeker's expression of ecstasy and spiritual fervor through Sama’ is involuntary and genuine. However, for those who are not initiated into the Sufi path and do not understand its etiquette, this practice is considered an artificial and ostentatious act, and thus it is deemed forbidden. Those who cannot comprehend the seeker's state of ecstasy have denied and condemned this practice. According to Molla Musannif, Sama’ is permissible and lawful as it results from divine attraction and spiritual ecstasy. However, even if a seeker reaches a state of spiritual ecstasy and uncovers the secrets of the unseen through Sama’, they are not exempt from the commandments of Sharia due to their attachment to worldly life. This article will first touch on the approaches of Sufis towards Sama’, provide information about Molla Musannif's life and his Siraj al-Tarik, and then present his view on Sema. Finally, the Turkish translation of the section on Sema from his work will be included.