Çalışmanın amacı, 2011’de savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli bireylerin uyumunun sosyal sermaye kavramı üzerinden sosyal hizmet bağlamında ele almaktır. Araştırmada nitel fenomenolojik desen kullanılmıştır. Veriler derinlemesine görüşme tekniğiyle toplanmıştır. Katılımcılar kriter örnekleme ile belirlenmiştir. On beş katılımcı, sosyal sermaye oluşturucu değerler olarak din, coğrafi yakınlık, kültürel benzerlik, akrabalık bağlarını ifade etmişlerdir. Bununla beraber katılımcılar ortak tarihsel geçmişi, bir sosyal sermaye oluşturucu değer olarak görmemektedirler. Uyumu kolaylaştıracak araçlar dil, mesleki eğitim, çocukların eğitimi ve göçmenlerin olumlu katkılarının varlığı olarak ifade edilmiştir. Sonuç olarak; sosyal ağ yoluyla gelişen sosyal sermaye değerleri ile bir uyum süreci tasarlamak mümkündür. Yerli halk ve göçmenler arasında düzenli temas kurularak bilinçlendirme ve farkındalık çalışmalarının yapılmasının birlikte yaşam adına sosyal sermaye oluşturabilecek birtakım değerler inşa edebileceği sonucuna ulaşılmıştır. Bu noktada politika yapıcıları ve sivil toplum birlikteliği önemli bir bileşen olarak görülmektedir.
Within the framework of social work and via the lens of social capital, this study explores the adaptation process among Syrians forced to flee their homeland due to the 2011 war. The study used a qualitative phenomenological method. The data collection methodology employed an in-depth interviews technique. The participants were chosen using criteria-based sampling. Religion, geographical proximity, cultural similarity, and kinship links were highlighted as values that contribute to building social capital by fifteen participants. On the other hand, participants do not regard their shared historical past as a value that helps build social capital. According to the participants, language, vocational training, child education, and the existence of positive contributions from immigrants are tools that will promote adaptation. Consequently, it is possible to design an adaptation process incorporating social capital values generated via social networking. The findings imply that a shared set of values can be created as social capital for coexistence through awareness-raising and informational initiatives and regular contact between locals and migrants. Policymakers' and civil society's cooperation could be crucial in this regard.