CUMHURIYET THEOLOGY JOURNAL, cilt.14, sa.2, ss.175-195, 2010 (ESCI)
Makalede,
insanın akıl yürütme sürecinde yanlışa düşebileceğine işaret edilerek bir
kimsenin hangi durumlarda, nasıl yanlışa
düştüğünü bilmesiyle bunun önüne geçmesinin mümkün olabileceği gerekçesiyle
klasik mantıkta, mantık yanlışları ve bunun sebepleri üzerinde durulduğu ifade
edilmiştir. İslam mantıkçılarından Ebu Ali İbn Sînâ’nın da bu yüzden mantık
yanlışları ve bunların sebeplerini incelediği dile getirilmiştir. Onun, mantık
yanlışlarını en kapsamlı ve ayrıntılı biçimde, eş-Şifa isimli kitabının, yanlış akıl yürütmelere hasrettiği Safsata bölümünde incelediği ifade
edilerek İbn Sînâ’nın söz konusu eseri gerek tertip gerek üslup ve gerekse de
kullanılan örnekler bakımından Aristoteles’in Sofistik Çürütmeler isimli eserine benzediği dile getirilmiştir.
Çalışmada
İbn Sînâ’nın mantık yanlışlarını, kendisinden önceki anlayışa bağlı kalarak,
akıl yürütmenin formu, maddesi ve her ikisi açısından oluşan yanlışlar olarak
üçe ayırdığı dile getirilmiştir. İbn Sînâ’nın, daha çok akıl yürütmelerin
maddesinden kaynaklanan yanlışları ele alarak bunları da lafız ve mana
yanlışları olarak iki başlıkta incelediği ve tıpkı Aristoteles’in yaptığı gibi
lafza dair altı, manaya dair yedi olmak üzere toplam on üç yanlış çeşidinden
bahsettiği dile getirilmiştir. Bunların altı tanesi lafız yanlışı iken yedisi
mana yanlışıdır. İbn Sînâ, eş-sesli lafız kullanmakla, tartışmayla, terkip
birlikteliğiyle, taksim ortaklığıyla, yanlış vurgu (î’cam veya i’rab) ve
harekeleme farklılığıyla ve lafız farklılığı sebebiyle ortaya çıkan hatalar
olarak sıraladığı altı yanlış çeşidini lafız yanlışları başlığı altında ele almışken; ilinti (araz) açısından, kötü
yüklemle yönünden, tartışılan konuyu bilmeme veya bilmezlikten gelme sebebiyle,
ispat edilecek olanı delil yerine almaktan, zorunlu olanın aksini
vehmettirmekten, neden olmayanı neden olarak almaktan, birden çok soruyu tek
bir soruda toplamaktan kaynaklanan yanlışlar olarak zikrettiği yedi çeşit
yanlışı da mana yanlışları içerisinde
değerlendirmiştir.
İbn
Sînâ’ya göre mantık yanlışlarının temel sebebinin gerek lafızlarda gerekse de
manalardaki benzerlikler olduğu ileri sürülerek bu konunun İbn Sînâ tarafından,
diğer mantıkçılarda olduğu gibi beş sanattan biri olan safsata içinde ele alındığı
vurgulanarak safsatanın bir akıl yürütme, yani bir kıyas çeşidi olduğu; ancak bozuk bir kıyas türü olduğu ifade edilmiştir. Bunun
nedeni olarak da İbn Sînâ’ya göre geçerli kıyasın, kendisinden başka bir sözün,
hükmün gerekli olduğu zannedilen bir söz değil, hakiki anlamda bir sözün
gerekli olduğu bir çıkarım biçimi olması gösterilmiştir. Safsata, doğru bir
delillendirme olmadığından gerçek anlamda kıyas sayılmaz. İbn Sînâ’ya göre bir
kimse ya farkında olmadan ya yanlışlıkla ya da karşıdakini aldatmak ve
susturmak için böyle bir kıyasa başvurur. Bu tarz bozuk kıyasları, yani mantık
yanlışlarını bilen kimse, hataya düşmekten, susturulmaktan ve aldatılmaktan
kendisini korumuş olur.
Makalede,
insanın akıl yürütme sürecinde yanlışa düşebileceğine işaret edilerek bir
kimsenin hangi durumlarda, nasıl yanlışa
düştüğünü bilmesiyle bunun önüne geçmesinin mümkün olabileceği gerekçesiyle
klasik mantıkta, mantık yanlışları ve bunun sebepleri üzerinde durulduğu ifade
edilmiştir. İslam mantıkçılarından Ebu Ali İbn Sînâ’nın da bu yüzden mantık
yanlışları ve bunların sebeplerini incelediği dile getirilmiştir. Onun, mantık
yanlışlarını en kapsamlı ve ayrıntılı biçimde, eş-Şifa isimli kitabının, yanlış akıl yürütmelere hasrettiği Safsata bölümünde incelediği ifade
edilerek İbn Sînâ’nın söz konusu eseri gerek tertip gerek üslup ve gerekse de
kullanılan örnekler bakımından Aristoteles’in Sofistik Çürütmeler isimli eserine benzediği dile getirilmiştir.
Çalışmada
İbn Sînâ’nın mantık yanlışlarını, kendisinden önceki anlayışa bağlı kalarak,
akıl yürütmenin formu, maddesi ve her ikisi açısından oluşan yanlışlar olarak
üçe ayırdığı dile getirilmiştir. İbn Sînâ’nın, daha çok akıl yürütmelerin
maddesinden kaynaklanan yanlışları ele alarak bunları da lafız ve mana
yanlışları olarak iki başlıkta incelediği ve tıpkı Aristoteles’in yaptığı gibi
lafza dair altı, manaya dair yedi olmak üzere toplam on üç yanlış çeşidinden
bahsettiği dile getirilmiştir. Bunların altı tanesi lafız yanlışı iken yedisi
mana yanlışıdır. İbn Sînâ, eş-sesli lafız kullanmakla, tartışmayla, terkip
birlikteliğiyle, taksim ortaklığıyla, yanlış vurgu (î’cam veya i’rab) ve
harekeleme farklılığıyla ve lafız farklılığı sebebiyle ortaya çıkan hatalar
olarak sıraladığı altı yanlış çeşidini lafız yanlışları başlığı altında ele almışken; ilinti (araz) açısından, kötü
yüklemle yönünden, tartışılan konuyu bilmeme veya bilmezlikten gelme sebebiyle,
ispat edilecek olanı delil yerine almaktan, zorunlu olanın aksini
vehmettirmekten, neden olmayanı neden olarak almaktan, birden çok soruyu tek
bir soruda toplamaktan kaynaklanan yanlışlar olarak zikrettiği yedi çeşit
yanlışı da mana yanlışları içerisinde
değerlendirmiştir.
İbn
Sînâ’ya göre mantık yanlışlarının temel sebebinin gerek lafızlarda gerekse de
manalardaki benzerlikler olduğu ileri sürülerek bu konunun İbn Sînâ tarafından,
diğer mantıkçılarda olduğu gibi beş sanattan biri olan safsata içinde ele alındığı
vurgulanarak safsatanın bir akıl yürütme, yani bir kıyas çeşidi olduğu; ancak bozuk bir kıyas türü olduğu ifade edilmiştir. Bunun
nedeni olarak da İbn Sînâ’ya göre geçerli kıyasın, kendisinden başka bir sözün,
hükmün gerekli olduğu zannedilen bir söz değil, hakiki anlamda bir sözün
gerekli olduğu bir çıkarım biçimi olması gösterilmiştir. Safsata, doğru bir
delillendirme olmadığından gerçek anlamda kıyas sayılmaz. İbn Sînâ’ya göre bir
kimse ya farkında olmadan ya yanlışlıkla ya da karşıdakini aldatmak ve
susturmak için böyle bir kıyasa başvurur. Bu tarz bozuk kıyasları, yani mantık
yanlışlarını bilen kimse, hataya düşmekten, susturulmaktan ve aldatılmaktan
kendisini korumuş olur.