3. ULUSLARARASI SOSYAL BİLİMLER VE İNOVASYON KONGRESİ, Ankara, Türkiye, 20 - 21 Ekim 2021, ss.225-239
İşletmelerin
amaçlarından en önemlileri arasında, faaliyetlerin uzun yıllar devam
ettirilmesi gelmektedir. Faaliyetlerin sürekliliği için ise çoğunlukla kâr elde
edilmesi gerekmektedir. Ticari faaliyetin olağan sonuçlarından biri olarak
senetli ve/veya senetsiz mal veya hizmet satışları gerçekleşmektedir. Bu türden
satış olduğunda tahakkuk yoluyla ortaya çıkan hasılat gelir hesaplarına
aktarılmakta; ancak alacakların zamanında tahsili her zaman mümkün
olmamaktadır. Hatta bazen isteyerek veya istemeyerek de olsa alacağın
tahsilinden vazgeçilmekte, alacaklar değersiz hale gelmektedir. Bu açıdan,
çalışma sermayesi içerisinde önemli yere sahip olan ticari alacakların yönetimi
de büyük önem arz etmektedir.
Birtakım
hukuki düzenlemelerle, tamamen veya kısmen kaybedilen alacak hakkı yeniden elde
edilmeye, bu durumun işletmeler üzerindeki olumsuz etkisi azaltılmaya çalışılmaktadır.
Bu kapsamda olmak üzere ticari alacaklarını tahsil edemeyen mükelleflerin
mağdur olmaması için Vergi Usul Kanunu’nda bazı düzenlemeler mevcuttur. İşletmeler,
belli şartların oluşması halinde tahsilinde sorun yaşadıkları ticari alacakları
için gider yazabilmektedir. Böylece tahsil edilemeyen ticari alacaktan dolayı
ortaya çıkan gelir-gider eşleştirme sorunu ortadan kaldırılmaya
çalışılmaktadır. Dolayısıyla muhasebe temel kavramlarından biri olan ihtiyatlılık
kavramının da önemi kendisini göstermektedir.
Bu çalışmada, alacak ve alacaklarda
amortisman kapsamında şüpheli ticari alacaklar (Şüpheli ticari alacak sayılma
ve karşılık ayırma şartları, karşılık ayırma zamanı ve muhasebeleştirilmesi) detaylı
olarak ele alınmış ve konuyla ilgili örnekler verilmiştir. Vergi Usul Kanunu
açısından, bazı özellikli durumlar için şüpheli alacaklara karşılık ayırılıp ayrılamayacağı
konusunda bilgiler sunulmuştur.